Erken Doğumun Nedenleri Nelerdir?
Doğum eyleminin 36. hamilelik haftası tamamlanmadan önce başlamasına erken doğum tehdidi (EDT), eylemin bebeğin doğumuyla sonuçlanmasına preterm (zamanından önce) doğum ya da erken doğum adı veriliyor. Zamanından önce doğan bebek ise prematüre (olgunlaşmamış) olarak adlandırılıyor. Erken doğan prematüre bebeklerin önemli bir kısmı tam hazır olarak dünyaya gelmedikleri için birçok sorunla karışlaşıyorlar. Zorluklarla çok erken tanışan bu bebeklerin en önemli sorunu ise, akciğer gelişimlerindeki yetersizlikten kaynaklanan solunum zorluğu. Bunun yanı sıra ne kadar erken dünyaya gelmişlerse, santral sinir sistemleriyle ilgili sorun yaşama riskleri de o kadar artıyor. Erken doğumun en kötü yanı ise bu eylemin yeni doğan bebek ölümlerinin nedenleri içinde ilk sıralarda yer alıyor olması.
Buna karşın son yıllarda prematüre bebek bakımındaki gelişmelerin olumlu yönde olması çok erken doğmuş bebeklerin dahi yaşam şanslarını giderek artırıyor. Ancak, özellikle ülkemiz koşulları göz önüne alındığında prematüre bebek doğumları halen ciddi problemleri beraberinde getiriyor. Bu konuda resmi istatistikler bulunmasa da günlük hayatta erken doğum olaylarının yaşanma sıklığı birçok bebeğin zamanından önce dünyaya geldiğini gösteriyor. Bu bebeklerin bakımı ve gelişebilecek komplikasyonların giderilmesi için gereken tıbbi bakım masrafları da aileleri oldukça zorluyor.
Gelelim erken doğuma neden olan etkenlere…
Doğum eylemini erken başlatan çok sayıda etken var. Buna karşın erken doğumların yarıya yakınında herhangi bir neden bulunamıyor. Erken doğuma yol açan nedenlerin başlıcalarını ise şöyle sıralayabiliriz:
- Erken doğumlardan en sık sorumlu tutulan; enfeksiyonlar. Özellikle anne adaylarındaki mevcut üriner sistem enfeksiyonları ciddi bir risk faktörü. İdrar yolu enfeksiyonu olan anne adaylarında erken doğum riski 5 kat daha fazla. Bu nedenle rutin hamilelik takiplerinde, idrar testlerinin sık sık tekrarlanması ve duruma göre enfeksiyon tedavisine başlanması gerekiyor.
- Vaginal enfeksiyonlar da erken doğum eylemini başlatan nedenler arasında. Özellikle mikroorganizmaların amniyon zarında yarattıkları hasar ve sonrasında su kesesinin açılması (erken membran rüptürü) da önemli bir erken doğum sebebi.
- Çoğul hamilelik ve polihidramniyos (bebeğin sıvısının normalden fazla olması) da erken doğum nedenleri listesinde yer alıyor. Bu iki durum uterusun çok fazla gerilmesine ve zaman dolmadan kasılmasına yol açıyor. İkiz hamilelikte doğumun erken başlaması tekil hamileliklere oranla daha fazla yaşanıyor.
- Plasenta previa (plasentanın doğum kanalını kapatması), ablatio plasenta (plasentanın erken ayrılması) gibi durumlarda da doğum eylemi daha erken başlayabiliyor.
- Anne adayının yetersiz beslenmesi, sosyoekonomik seviyesinin düşük olması, yaşanılan coğrafi bölgenin özellikleri, anne adayında ciddi anemi (kansızlık), hipertansiyon, astım, hipertiroid, kalp hastalıkları, diyabet, böbrek hastalıkları gibi kronik hastalıklar bulunması, ilaç bağımlılığı, fiziksel travma ve sigara kullanımı gibi etkenler de doğum eylemini erken başlatmada etkili olabiliyor.
- Ayrıca daha önce erken doğum yapmış anne adaylarının bir sonraki hamileliklerinde erken doğumla karşılaşma riskleri daha fazla.
- 16 yaşın altında veya 35 yaşın üzerinde doğum yapmak da erken doğum için bir risk durumu.
Erken doğumun başlıca belirtileri; kasılmalar
Erken doğumu engellemenin başarılı olabilmesi, durumun erken saptanmasına bağlı. Bu yüzden yüksek riskli anne adayları erken doğum belirtilerini muhakkak bilmeleri lazım. Bunların başında düzenli uterus kasılmalarının fark edilmesi geliyor. Kasılmaların olup olmadığını anlamak için avuç içi karın üzerine hafifçe dokunduruluyor. Avucun altında uterusun toplanıyor hissi yaratması bir kasılma belirtisi. Özellikle sertleşmeler kısa süreli ve tekrarlayan tarzda ise durum oldukça önemli demek oluyor. Başlangıçta ağrısız olan bu kasılmalar eğer saatte dört kez ya da daha sık ortaya çıkıyorsa mutlaka doktora başvurulması gerekiyor.
Erken doğum tehdidinin önemli belirtileri arasında kasıklarda baskı hissi, adet sancısına benzer kramp tarzı ağrılar, pozisyon değiştirmekle geçmeyen bel ağrıları, vajinal akıntının artması ya da niteliklerinin değişmesi (daha kıvamlı, daha sulu ya da kanlı akıntı ortaya çıkması), ishalle beraber olan ya da tek başına ortaya çıkan bağırsak krampları da yer alıyor. Bu durumda yine kasılmalar elle kontrol edilmeli. Bu belirtiler kasılma olmadan tek başlarına bir anlam taşımamalarına rağmen, kasılmaların olup olmadığından emin olunmadığı durumda yine doktora başvurmak gerekiyor.
Erken doğumun da tanısı konuyor
Erken doğum eyleminin tanısı, rahim kasılmalarının saptanmasıyla konuluyor. Uterus kasılmaları hamileliğin 37. haftasından önce, 10 dakikadan sık aralıklarla meydana geliyorsa erken doğuma karar veriliyor. Kasılmalar karın duvarı üzerinden yapılan elle muayeneyle veya Fetal Monitör Testi ile rahatça saptanabiliyor. Vaginal muayenede rahim açıklığının gözlenmesi, su akışının saptanması da kesin tanı koydurucu bulgular arasında. Tedaviye başlamadan önce son adet tarihi kesin olarak öğrenilmesi, varsa önceki tetkikler incelenerek gelişme geriliği olup olmadığının saptanması gerekiyor.
Peki erken doğum önlenebilir mi?
Acil doğum gerektiren durumlar dışında tıbbi tedaviyle erken doğumun durdurulması veya geciktirilmesi mümkün. Ancak kullanılan ilaçlar ve cerrahi tedaviler hem anne hem de bebek için çeşitli riskler taşıyor. Bu amaçla erken doğum tehdidi konan anne adayının rutin antenatal tetkiklerinin ihmal edilmemesi gerekiyor. Ultrasonla hamilelik haftası belirlenince anomali araştırması yapılıyor. 28 haftanın üzerindeki hamileliklerde kardiyotokografi cihazıyla fetusun iyilik hali ve kasılmaların seyri değerlendiriliyor. Tokoliz (doğum eyleminin durdurulması) tedavisinin başarısız olma olasılığı göz önünde bulundurularak tedavinin mutlaka prematüre doğan bir bebek için yoğun bakım şartlarının bulunduğu bir hastanede yapılması gerekiyor.
Acil durumların olmadığı, anne ve bebek açısından iç dengenin stabil olduğu erken doğum tehlikelerinde hızla kasılmaları durdurmaya yönelik tıbbi tedavi yöntemlerine başvuruluyor. Öncelikle anne adayı yatak istirahatına alınarak, damar yolu ile sıvı takviyesine başlanıyor. Eğer istirahat ve sıvı takviyesi sonrası kasılmalar azalır ve ilk muayenede rahim ağzında herhangi bir değişiklik saptanmazsa, anne adayı bilgilendirilerek istirahat ve sıkı takip altına alınmak koşuluyla evde izlenebiliyor.
Ancak kasılmalar alınan ilk önlemlere rağmen devam ediyorsa ve/veya ilk muayenede rahim ağzında değişiklikler saptandıysa rahim kasılmalarını durdurmak için ilaç tedavisine geçiliyor. Erken doğumu durdurma eylemine, rahim açıklığı 4 cm’den daha az olan hamilelerde başlanıyor. Erken doğumu durdurmak için kullanılan birçok ilaç var. Bunlar genelde kas gevşetici etkileri olan ilaçlar. Her bir grup ilacın çeşitli yan etkileri var. Özellikle en sık kullanılan grup olan ritodrin grubu ilaçlarda; kalp atım hızında artış, tansiyon düşüklüğü, nefes darlığı oluşabiliyor. Bu yan etkiler ciddi boyutlarda olabiliyor ve tedavinin kesilmesini gerektirebiliyor. Bu nedenle özellikle intravenöz (damar yoluyla) tedavi hastanede doktor gözetiminde uygulanıyor ve tedavi öncesiyle tedavi boyunca çeşitli kan analizleri yapılıyor. Anne adayında kalp hastalığı, diabet, hipertansiyon, hipertiroidi varsa tedavi genellikle uygulanmıyor.
Tedavide bir diğer önemli adım da, doğum eylemini geciktirirken bir yandan da bebeğin akciğer gelişimini hızlandırmak için kortikosteroid grubu ilaçların anneye verilmesi. Bu tedavinin erken doğan bebeklerde solunum güçlüğünü azaltıcı etkisi, tedavi özellikle 28 – 34. hamilelik haftaları arasında ve doğumdan en az 24 saat önce uygulandığında işe yarıyor.
Kasılmalar tıbbi tedavi seçeneklerinden biri uygulandıktan sonra tamamen durursa, ağızdan tabletle tedaviye geçilerek anne adayı kasılmalar konusunda bilgilendirilip, sıkı takibe alınmak koşuluyla eve gönderilebiliyor. 36. hamilelik haftasından sonra genellikle ilaç tedavisine son veriliyor.
Kimi zaman tüm alınan önlem ve tedavi yöntemlerine rağmen erken doğum eylemi önlenemeyebiliyor. Gününden önce doğmuş, olası solunum zorluğu yaşayabilecek bir bebeğin prematüre yoğun bakım ünitesine en iyi götürülme şekli anne karnındayken taşınması oluyor. Bu yaklaşım prematüre bebek ölümlerini azaltabilecek en önemli adımlardan biri. Genellikle 2500 gr. altında doğum ağırlığı beklenen bu bebeklerin doğum eylemi sırasında kafa içi kanama riskleri nedeniyle doğum şekli planlanırken onlar için en az travmatik olan doğum yöntemi seçiliyor.
Sağlıklı bir hamilelikte, olgunlaşmasını henüz tamamlamamış bir bebek için en iyi ortam anne rahmi. Bu nedenle erken doğum riskinin azaltılması ve erken tanısı için düzenli antenatal takiplerin yapılması oldukça önemli.