enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp

Cilt Hücreleri Nasıl Yaşlanır

Cilt Hücreleri Nasıl Yaşlanır

Serbest Radikaller ve İltihaplanma-Yaşlanma İlişkisi
Büyük mağazaların kozmetik reyonlarında dolaştığınızda onca pırıltılı şişe ve ambalajın üzerindeki iddialar muh­temelen sizi şaşkınlığa uğratıyordun Güzellik dili, her zaman fantastik sözler ve büyük iddialarla dolu olmuştur. “Kırı­şıklıkları yok edici” kremlerin (aslında yalnızca nemlendiri­ciler) kusursuz, sonsuz gençlik garantisi verdikleri ilk zamanlardan, adeta her ürünün yaşlılık işaretlerini sileceği sözünü verdiği bugüne kadar tüketicilere cildi diri, çizgisiz ve her zaman genç tutmanın binlerce yolu olduğu söylendi.
Maalesef, bu iddiaların çok azı doğrudur. Acı gerçekse birçok ürünün yalnızca sınırlı, kısa vadeli yarar sağladığıdır.
Bu gerçek, tezgahın üstündeki cilt ürünlerinin cildinize hiç yaramayacağı anlamına gelmiyor. Birçok şirket, geçici olarak cildinizin yüzeyini pürüzsüzleştirecek ya da nemini koruma yeteneğini artıracak yüksek kaliteli yumuşatıcı ve aşındırıcı formüller üretir. Fakat bunlar, yüzeysel ve kısa vadeli kazanımlardır. Yaşlanan cildin problemlerinin uzun süreli çözümleri, gerçekten yaşlanma sürecinin olduğu yere; cildin derin katmanlarına nüfuz ettiği bilimsel olarak test edilmiş, onaylanmış ürünlerdedir.

Bugün, böylesi tedaviler yalnızca bir avuçtur. Geliş­tirdiğim antioksidan ve besin temelli program uygulana­bilecek en ileri yöntemdir. Bu kitap boyunca en son araştırmayla ve bu araştırmayı uygulayan hastalarla ta­nışacaksınız.

Çalışmamın -ve başka birçok bilim adamının çalış­masının- özü, antioksidanlar ya da daha spesifik olarak cildin derinlerine nüfuz edecek şekilde formüle edilmiş topikal antioksidan preparatlardır. Bu preparatların nasıl çalıştığını anlamak için önce saldırdıkları problemin kaynağını anlamalısınız. Bu bölümde kaynağa -serbest radikaller- ve dermatoloji alanında benim ve diğer araştırmacılar için cilt bakımında antioksidan devrimi mümkün kılan teorilere göz atacağız.

Cilt Hücreleri Nasıl Yaşlanır

Serbest Radikalleri Anlamak

Konu yaşlanmaya geldiğinde bir numaralı halk düşmanı, zaman değildir. Çok meşgul ve çok kötü, küçük moleküller olan serbest radikallerdir. Hücrelerimiz enerji üretmek için oksijen kullanır. Bu süreçte, serbest radikalleri üretirler bu istikrarsız oksijen molekülleri, dolaşım ve sindirim gibi temel metabolik fonksiyonlar sırasında yaratılır. Serbest radikaller ayrıca güneş ışığı, tarım ilaçları gibi toksinler ve sigara ya da hava kirliliği tarafından da üretilir. Vücudumuzda serbest radikaller, istenseler de istenmeseler de kendilerini diğer atomlara ve moleküllere bağlayarak dolaşırlar. Ken­dimizi onlardan kurtarmamız olanaksızdır, çünkü günlük yaşamın kaçınılmaz yan ürünleridir.

Serbest radikaller saldırgan görünebilir fakat gerçekte bütün aradıkları birazcık arkadaşlıktır. Bütün moleküller, dış yörüngelerinde bir çift elektrona sahip olmak ister. Vücudumuzda rastladığımız serbest radikallerin çoğu ok­sijenden kaynaklanır. Bu yüzden reaktif oksijen türü olarak adlandırılırlar, dış moleküler yörüngelerindeki çiftte, bir eksik elektron vardır ve çiftini tamamlayabilmek için ikinci bir elektron arar. Dış yörüngesinde bir elektron eksik oksijen gibi herhangi bir molekül istikrarsızdır çünkü yakınındaki herhangi bir şeyle birleşmek istemektedir.

Maalesef, damsız gidilen bir bardaki kontrolsüz bir kişi gibi serbest radikaller de birçok sağlıksız ilişkiye girebilir ve bir şeyden kuşkulanmayan partnerlerine -diğer moleküller ve atomlar- büyük zarar verebilir.

Serbest radikaller, vücudun eşsiz genetik planı DNA’nın üretildiği çekirdek de dahil olmak üzere hücrenin her parçasına zarar verebilir. Ayrıca hücrenin içindeki yağlara da zarar verebilirler. Gerçekte pek çok bilim adamı, serbest radikal hasarın, temel olarak yaşlanmaya ve kalp, kanser, alzheimer, artrit gibi yaşla ilgili birçok hastalığa yol açtığına inanır. Eğer ihtiyaç duydukları ekstra elektronu derimizdeki kolejen moleküllerinden alırlarsa sonuç olarak kolejen zarar görür. Bu durumda da ciltte gerginlik, elastikiyet kaybı ve renk bozukluğu olur. Sonuç olarak, serbest radikaller cildimizin genç görünümünü azaltır.

Devrim Başlatan Bir Teori

Serbest radikallerin hücrelerimize ne kadar zarar verdiğini gerçekten ilk anlayan bilim adamı, Dr. Denham Harman’dır. Yaşlanmanın serbest radikal teorisini ilk öne sürüşü 1956’ya dayanır. Dr. Harman’ın teorisine göre yaşlanma, serbest radikallerin; yağlar, proteinler ve DNA da dahil olmak üzere hücrenin bütün moleküllerine verdiği zararın bir sonucudur. Bu teori bilim adamlarının, serbest radikallerin neden olduğu zararın çoğunun, hücrenin çekirdeğindeki DNA’da toplandığı ve sonra DNA’nın kusurlu dönüşümüne yol açarak yaşlanmayı hızlandırdığına inanmalarına öncülük etmiştir.

Bu hücre zararı sürerken yanıtlanmaya ihtiyaç duyulan bir sonraki soru şudur: Hücrelerimiz nasıl hayatta kalır? Araştırmacılar, çoğumuzun uzun ve sağlıklı yaşamlarının nedenlerinden birinin vücudun serbest radikallerle mücadele etmek için geliştirdiği kendi eşsiz savunma sistemi olduğunu keşfetmişlerdir. Tahmin edeceğiniz gibi bu savunma sistemi antioksidanlar tarafından güçlendirilir. Antioksidanlar, serbest radikallerin zararını, bu asi kontrol dışı moleküllere istedikleri elektron partnerleri vererek önler. Antioksidanlar, bir kez serbest radikallerle birleştiklerinde serbest radikaller artık diğer hücrelerin çeşitli öğelerine mandallanmaya kalkış­mazlar. Böylece antioksidanlar serbest radikalleri zararsız hale getirerek gerçekten işe yararlar.

Antioksidanları, vitaminler olarak biliyor olabilirsiniz. Çünkü en güçlü olanlarından bazıları E, C ve beta karoten gibi vitaminlerdir. Bununla birlikte diğerleri doğal olarak insan vücudunun içinde bulunur. Bunlar, glutathione, catalase ve süperoxidedismutase gibi kompleks isimli serbest radikal­leri, yollarında durduran enzimleri içerirler (iki ya da daha çok kimyasalın birbirini etkilemesine yardım eden mad­deler).

Bir sonraki ve en açık soru, “Eğer vücuttaki antioksi­danlar serbest radikalleri durduruyorsa, niçin yaşlanıyoruz,”dur. Cevap dengeyle ilgilidir. Vücutlarımız antioksidan yapma yeteneğine sahiptir ve biz onları bir dereceye kadar, destekleyicilerle ve vitamin yönünden zengin yiyeceklerle yeniden doldurabiliriz. Fakat bazı koşullar altında, uzun süreli güneş ışığına maruz kalma ya da sigara gibi toksinlerin alınması çok fazla serbest radikalin üretilmesine neden olabilir, vücudun antioksidan sistemi yenilgiye uğratıl ir ve serbest radikaller bir kez daha başıboş olarak dolaşmaya başlar. Bilim adamları bu süreçten oksidatif stres olarak bahseder ve vücudunuzda şu anda bile gerçekleşiyor olabilir. Araştırma, vücudun antioksidan miktarını desteklemenin oksidatif stresi minimuma indirebileceğini ya da en azından belirgin şekilde yavaşlatabileceğim göstermiştir. Beslenme uzmanlarının her gün antioksidan yüklenmemiz konusundaki önerilerinin arkasında bu bulgular yatar. Doktorlar, hala bu yaklaşımın faydalarını tartışıyor fakat şimdiye kadar yaşlan­maya ve hastalık süreçlerine bir nokta koyacak tam bir cevap bulunamamıştır.

Hücreleri Serbest Radikal Zarardan Koruma

Her ne kadar Dr. Harman’ın çalışması, kritik bir ilk adım olup sonraki araştırmalar da, bilgimizi artırsa bile serbest radikal bilmecesi hakkında önemli bir bilgi parçası hala kayıptı. Yaşlanan cildin problemlerine bir çözüm bulmak için yaptığım araştırma sırasında hemen serbest radikallerin hücreye tam olarak nasıl zarar verdiğini bulmam gerektiği sonucuna vardım.

Sonra kariyerinin büyük bölümünü yaşlanma sürecini anlamaya adayan Macar bilim adamı Dr. Imre Nagy’nin araştırmasına döndüm.

Dr. Harman gibi Dr. Nagy de, genel olarak yaşlılık ve yaşlılıkla ilgili hastalıkların kökeninde serbest radikallerin yattığını düşünüyordu. Fakat Dr. Harman’ın teorisine bir değişiklik önerdi: Her ne kadar serbest radikal hasar, yaşlan­manın esas nedeni olsa da hasarın çoğu hücre plazma zarı olarak adlandırılan hücrenin dış katmanlarında oluyordu. Bu yaklaşım, serbest radikal teoride ince bir değişiklik gibi görünse de anlamı büyüktü.

Bilim adamları, Dr. Nagy’nin 1978 yılında ortaya attığı teoriye kadar, serbest radikallerin hasarlarının hücrenin içinde olduğuna inanıyorlardı. Hücrenin yaşlanmasının nedenini, hücresel DNA’nın hasarı olarak görüyorlardı. DNA bizim genetik “taslağımızın” anahtarı olduğu için DNA’ya yönelik serbest radikal saldırı, hücrenin kendisini onarma yeteneğini azaltır ve bu nedenle yaşlanırken fiziksel çöküşler gözlemlenir.

Fakat Dr. Nagy, 100 yaşına kadar yaşlı insanların hücre­lerinden alınan DNA’ları analiz etti. Bu hücreleri izole edip üreme yeteneklerini kontrol ettiğinde, DNA’nın mükemmel şekilde üretildiğini gördü. Diğer bir deyişle DNA, 100 yaşındaki insanlarda bile zarar görmemişti. Bu yüzden DNA hasan yaşlanmanın nedeni olamazdı.

İçi jöle dolu futbol topu şeklinde bir hücre hayal edin. Topun lastik bölümü hücre plazma zan, içindeki jöle hücrenin iç bölümü olsun. Dr. Nagy’nin büyük buluşu serbest radikal­lerin, zararlarının çoğunu hücrenin dış katmanı, bizim analojimizde topun lastik dış kısmı üzerinde yapmasıdır ve yaşlanmanın zar hipotezi olarak adlandırılır. Hipotezi, serbest radikallerin moleküllerin en yoğun olarak bulunduğu, en zengin elektron kaynağı olan bölgelere çekildiği şeklindeydi ve hücre zarı moleküllerin en fazla yoğunlaştığı yer olduğu için serbest radikallerin ana hedefi olabilirdi. Yine jöle ile dolu bir futbol topu düşündüğünüzde; dış kısmı yoğun, içi ise daha akışkandır.

Dr. Nagy’nin teorisine göre, serbest radikallerin bir kez zarara uğrattıkları hücre zarı, besinlerin içeri girip atıkların çıkmasına izin veremez hale gelir. Bu durumda atıklar ve potasyum gibi tuzlar, hücre içindeki alanlarını artırırlar. Sonuç olarak hücrede bulunan su dışarı itilir ve hücre susuz kalır.

Muhtemelen bu buluşun bizimle ilgili en önemli anlamı hücrelerin tam olarak serbest radikal hasardan nasıl ko­runacaklarıdır. Hücrenin dış kısmı çoğunlukla yağ olduğu için onu serbest radikallerin zararından korumak için o bölgeye gidecek, yağda çözülebilir bir antioksidana ihtiya­cımız vardır. Bununla birlikte bilim adamları, yanlış şekilde hasarın önemli bir bölümünün hücrenin içinde suda çözülebi­lir yerde olduğuna inandılar. Bu yüzden suda çözülebilir antioksidanları kullanmayı seçtiler fakat bu çeşit antiok sidanlar, hücrenin en çok saldırıya maruz olan kısmını korumaya yetenekli değildir.

Dr. Nagy, bir kez hücrenin susuz kalması ile serbest radikaller arasında bir bağlantı kurunca belirli antioksidanların bir şekilde hücresel susuzluğu önleyebilme olasılığını araştırmaya başladı. Özel olarak hücre zarına nüfuz etmek üzere tasarlanmış antioksidanları eklemenin hücreleri onarıp suyu tutma yeteneklerini artırabildiğini kanıtladı.

Dr. Nagy, muhtemelen o zaman farkında değildi fakat bu buluş benim gibi doktorlar -ve dermatoloji alanındaki diğerleri- için cilt bakımında antioksidan devrimi ger­çekleşebilir hale getirdi. Birçok şekilde, bu iki hayalperest Dr. Harman ve Dr. Nagy 12 yılı aşan araştırmamın gidiş yönünden sorumludurlar. Bana temelleri, ciltte yaşlanmanın işaretlerini önleme ve tersine çevirme tedavilerini nasıl yaratabileceğimi anlamam için gereken araçları verdiler. İlerdeki birkaç bölümde, bu büyük bilim adamlarının teo­rilerini kendi alanında dünyada ilk olan kapsamlı bir beslenme ve cilt bakım programı içerisinde göreceksiniz.

Serbest Radikaller ve iltihaplanma

Serbest radikaller, sorgusuz şekilde yaşlanma sürecinin kilit oyuncularıdır. Fakat yaşlanmayı etkileyen bir başka doğal fenomen daha vardır: iltihaplanma.

İltihaplanmayı düşündüğünüzde, kızarıklık, şişlik ve tahrişi anlayabilirsiniz. Fakat yaşlanmada payı olan tip iltihaplanma -klinik belirti vermeyen iltihaplanma denir-çıplak gözle görülemez. Bunu, hastalarıma her açıklamaya kalktığımda bir şaşkınlık bakışı ile karşılaştım. Çoğu kimse, iltihaplanmanın vücutta düzenli olarak çeşitli biçimlerde ve çeşitli miktarlarda bulunduğunu muhtemelen hiç duy­mamıştır.

İltihaplanma -hem klinik belirti vermeyen hem görülebi­lir- toksin alımı (örneğin sigara dumanı), bir enfeksiyonun varlığı, güneş yanığı sonucunu veren aşırı miktarda ultraviyole radyasyonuna maruz kalma gibi geniş çeşitlilikteki dış faktörler tarafından tetiklenir.

Serbest radikaller ile iltihaplanma arasındaki ilişki nedir? Serbest radikaller, bir hücreye zarar verdiklerinde iltihaplanmaya neden olurlar. Antioksidanlar, serbest radikal­leri toplayıp hücre plazma zarındaki yağı bozmasını önler ve araşidik asit ile iltihaplanma yanlısı kimyasalların üretimini engeller. Ek olarak alfa lipoik asit gibi antioksidanlar, hücre çekirdeğini iltihaplanmayı destekleyici kimyasalların üretimine yönlendiren transkripsiyon faktörlerinin aktivas-yonunu önlerler. C ve E vitaminleri dahil bütün antioksidan-ların iltihaplanmaya karşı hareket etmeleri ilginçtir. Bununla birlikte bütün anti-iltihapsallar antioksidan değildir. Örneğin, nonsteroidal iltihaplanma karşıtı bir ajan olan ibuprofen antioksidan yeteneği taşımaz.

Bu serbest radikal zararın bir kısmı lipit (yağ) tabakası olarak adlandırılan hücre zarı katında oluşur. Yağlar (lipitler), fosfolipase A2 denen; cilt yaralandığında, güneşe ya da kimyasallara maruz kaldığında aktive olan özel bir enzim tarafından bozulabilir. Bu enzim sonra okside olup iltihap­lanma üreten kimyasallara dönüşen araşidik asidi üretir. Bu iltihaplanma da daha fazla serbest radikal üretir. Açıkça anlaşılıyor ki, iltihaplanma ile yaşlanma çok yakından ilişkilidir.

Hücresel düzeyde iltihaplanmanın bir diğer nedeni, anti-aging araştırması sırasında saptandı. İltihapsal kimya­sallar, hücrenin içine hareket ettiğinde belirli proteinlerin -“transkripsiyon faktörü” NF kappa B- düğmesine basılarak hücre içinde daha ileri iltihaplanmaya yol açılır. Bu iltihap­lanma, hücrenin yıkımını ve yaşlanma prosesini hızlandırır. Benim iltihaplanma teorim ile Dr. Nagy’nin zar hipotezi, yaşlanma sürecinde hücre plazma zarının rolünü ve fonksi­yonlarını anlamamızda önemli buluşları temsil ederler.

Son Adım

Yaşlanan cildi tedavi etmeye yönelik özel antioksidan preparatları yaratmadan önce, çalışmam için Dr. Harman ve Dr. Nagy’nin teorileri kadar yaşamsal olan bir keşif daha yapmam gerektiğini biliyordum.

Antioksidanları test tüpüne nasıl koyup cilde verebile­ceğimi bulmaya ihtiyacım vardı.

Gelecek bölümlerde göreceğiniz gibi antioksidanların cilde nüfuz etmesini sağlayacak topikal solüsyonları tasar­ladım.

Bu solüsyonlar, ne yalnızca kozmetik (cosmetic) ne de tam olarak ilaç (pharmaceutical) olmadığından benzersiz­liklerini ifade etmek için “cosmeceutical” terimi yaratılmıştır.

ETİKETLER:
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

Kadın sitemap, Dekorasyon sitemap, Yemek Tarifleri sitemap Yandex.Metrica